AK Parti İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyesi Metin Karakaş, 16 Nisan'da yapılacak anayasa değişikliği referandumunu KASABA gazetesine değerlendirdi. Eren Ermiş'in sorularını yanıtlayan Karakaş, Türkiye'de siyasi istikrarın devamı için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne ihtiyaç duyulduğunu söyledi. 16 Nisan'ı bir milat olarak işaret eden Metin Karakaş, sandıktan çıkmasını hedefledikleri Evet kararını "milletin egemenlik" olarak ifade etti ve ekledi: "Türk milleti kabuğuna sığmıyor, şahlanışımız sınırları aşıyor."
Yeni sisteme, uluslararası düzeyde bakılması gerektiğinin altını çizen Karakaş, Türkiye'nin sadece hedef koyan bir ülke değil, o hedefe yürüme başarısını gösterebilen bir ülke konumunda olduğunu kaydetti. Bunun da, siyasi istikrarın devamlılığı sayesinde mevcut hükümetin gayretleriyle gerçekleştiğini söyledi. Halk arasında Başkanlık Sistemi olarak ifade edilen yeni sistemin, aslında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olduğunu belirten Metin Karakaş, vatandaşların neden Evet demesi gerektiğini şöyle anlattı:
EREN ERMİŞ: Başkanlık Sistemi'ne neden ihtiyaç duyuldu? 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bu süreç daha da hızlandı ve 16 Nisan 2017 tarihinde referandum yapılacak. Başlıca sorunlar arasında Türkiye'nin birinci önceliği neden başkanlık oldu?
METİN KARAKAŞ: Yakın tarihten başlayacak olursak, halkımız 10 Ağustos 2014 tarihindeki referandumda Cumhurbaşkanı'nı seçmiş ve demiş ki 'Bundan sonra cumhurbaşkanını ben seçeceğim.' Millete gittiği zaman millet 'Sen ne yaptığın' diye sorduğunda, 'Ben sadece yasaları onayladım, açılışlara katıldım gittim' derse, millet bu cevaplarla tatmin olmaz. İcra tarafındaki projelerini görmek ister. Cumhurbaşkanımız 'Sıradan bir cumhurbaşkanı olmayacağım' dediği zaman bunu kastediyordu. İcracı bir cumhurbaşkanı olacağını söylüyordu, ki yetkisi de vardı. Bugüne kadar hiçbir cumhurbaşkanı kullanmadı. Şuanda (parlamenter sistemde) cumhurbaşkanı kabineye başkanlık edebiliyor, meclisi fesih edebiliyor, hem de tek taraflı olarak, yani kendini fesih etmeden. Yeni sistemde meclisi fesih ettiği vakit kendini de fesih etmiş oluyor. Dolayısıyla bu da istikrarı getirecek. Diğer yandan, HSYK gibi birçok kurumların üyelerinin salt çoğunluğunu sadece cumhurbaşkanı atamayacak, meclis atayacak. Düzenlemeler bu çerçevede yapılıyor.
Matruşka var bilir misiniz, hediyelik eşyadır. Büyük büyük biblodur. Çıkarta çıkarsa en son en küçüğü kalır. Seçim sistemimiz aynen böyle. Bir milletvekili seçiyorsun, diyor ki millete 'Sen beni seçtin, çekil artık devreden.' Matruşka gibi, benim içimden şimdi hükümet seçeceğim, sonra başbakan seçeceğim ve zamanı geldiğinde cumhurbaşkanı seçeceğim diyor. Sıra böyle işliyor. Yani bibloyu açıyorsun hükümet çıkıyor, başbakan çıkıyor, cumhurbaşkanı çıkıyor. Bunların birbirini denetleme imkanı olamaz. Çünkü geçmiş yıllardan beri bunu gördük. Milletvekili kendi içinden seçtiklerini zor durumda bırakmak istemez. Bunu yaptığı an çatışma olur, kaos olur. Geçmiş tarihlerde bunu gördük. 50 tur atılır, 60 tur atılır, ne de başbakan seçilir. Sadi Irmak diye birini duydunuz mu? 17 Kasım 1974 - 31 Mart 1975 tarihleri arasında, 17'nci Türkiye Başbakanı. 4 ay başbakanlık yapmış. Geçici hükümetle ülkeyi yönetmiş. Şimdi siz bir hükümet programı açıklıyorsunuz, uygulamaya başlarken pat diye düşüyorsunuz. Sistemin kendi içindeki çatışmalardan ya da koalisyonlardan dolayı. Bürokratlar, nasıl olsa başka bir hükümet gelecek diye perde arkasında başka bir ajanda hazırlamışlar. Bürokratik oligarşi buna deniyor. Bürokrat siyasetçiye güvenmiyor, siyasetçi de bürokrata diş geçiremiyor. Çünkü siyasetçi fazla kalıcı olmadığı için, böyle sorunlar yaşanıyor. Benim asıl önemsediğim şu: Türk genlerinde bir lider peşinden gitme hep vardır. Büyük Selçuklu döneminden bu zamana kadar hep vardır. Alparslan'dan bugüne kadar... Mustafa Kemal Atatürk, Adnan Menderes, Özal, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan ve bugün Recep Tayyip Erdoğan. Baktığımız zaman liderlerin arkasından hep kitleler gelmiştir. Ciddi liderlerin olduğu hareketlerde hep ülke kazanmıştır. Sağ-sol fark etmez bu böyledir. Ama Türkiye koalisyon ve mevcut sistemde lider doğuramıyor. Tayyip Erdoğan kişisel karizmasıyla, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemlerdeki performansıyla, Başbakan olduğu dönemlerdeki çalışmalarıyla, akabinde Cumhurbaşkanlığı sürecinde liderliğini ve başarısını gösteriyor. 20 seçim olsa 20 seçimi daha kazanır.
MİLLETE KARŞI KENDİNİ KORUYAN BİR ANLAYIŞ OLAMAZ
Geçmiş dönemlerdeki hükümetlerde de gündeme gelmiş, görüyoruz ki şimdi de öyle. Ancak millete gidilmemiş. Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin mimarı Recep Tayyip Erdoğan ve hedeflenen gerçekten icradaki istikrar mı?
Recep Tayyip Erdoğan bugün şunu düşünüyor: 'Ben faniyim. Olur da benden sonraki dönemlerde koalisyonlar yaşanırsa ülkemin önü tıkanmasın.' Türkiye'nin koalisyonlarla neler kaybettiğine şahit olduğumuz için bu değişim gerekli. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ten bu yana herkesin düşüncesi budur. Sivil bir anayasa yapılmasını istiyorum, bu anayasa sivilleşme noktasında çok önemlidir. Gelmiş geçmiş en sivil anayasa Atatürk'ün cumhuriyeti kurarken yaptığı anayasadır. Ondan sonra yapılan anayasalar, devlet ile millet arasına bir vesayet koymuştur; ve devlet kendini milletine karşı korumaya almıştır. 1961, 1972, 1982-83 anayasaları böyledir. 1924 anayasası da sivil anayasadır.
Çok partili sisteme geçişte başka bir siyasi partiyi gösterdiler; Menderes seçildi. 1982 ihtilalından sonra Özel seçilmeden önce, başka parti gösterdiler Kenan paşa bile çıktı dedi ama; Özal seçildi. Ve 2003 yılında başka bir parti gösterdiler; Erdoğan seçildi. Tek başına iktidara geldi. İşte milletimiz bu refleksi gösteriyor.
SOL CENAH YENİ SİSTEMİ SAVUNMASI GEREKİYOR
Cumhurbaşkanlığı Sistemini savunması gereken kişiler aslında sol tandanslı siyasiler olmalı. Çünkü burada marjinal partiler mecliste yer bulamayacak. Resmen PKK'nın sözcülüğünü ya da başka terör örgütlerinin sözcülüğünü yapanlar var. Diyet borçları oldukları için çıkıyorlar açıklamalar yapıyorlar. Akla hayale gelmeyecek şeyler söylüyorlar. Milletin temsilcisi değil, teröristin temsilcisi oluyor adeta. İşte sistem bunların önüne geçecek. Marjinal partilerin hiçbiri mecliste yerini bulamayacak. Koalisyonlar olabilir. Şöyle olabilir: Mesela yüzde 51 oy almak için siyasi uzlaşılar olacaktır. 'Bizim birlikte hareket etmemiz gerekiyor' diyerek bu amaçla hareket edebilirler. Cumhurbaşkanı ve Meclis ayrı seçileceği için olabilir.
Örneğin yerelde belediye seçimleri yapılırken, kimlerin başkan yardımcıları olacağını biliyor muyuz? Bilmiyoruz. Kadrosuna itimat ediyorum ve onun seçilmesini istiyorum, diyerek başkana oy veriyoruz. Bir de meclis üyeleri seçiyoruz. Başkanı denetle, tıkandığı yerde destek ol, diyerek meclis üyeliğine oy veriyoruz. Encümen gibi komisyonlarla da karar alma noktasında icra makamına yardımcı olunuyor. Başkan meclise hesap veriyor. Meclis, belediye başkanına hesap sorabiliyor. Ve aynı zamanda yerel seçimlerde de vatandaşlar belediye başkanına bu hesabı soruyor. Denetim mekanizması böyle işliyor. Yeni Cumhurbaşkanlığı Sistemi de benzer özellikler taşıyor. Hem meclise hem de millete karşı sorumlu bir cumhurbaşkanı olacak.
Ülke gündeminde, dış politikada meydana gelen olaylar ve iç politikada terör birinci sıradayken, üstelik 15 Temmuz'un yaraları sarılmamışken, zamanlama olarak neden başkanlık ana başlık oldu?
Ekonomi modelimiz, kalkınma modelimiz, bu sisteme göre şekillenecek. O yüzden hemen yapılması gerekiyor. 15 Temmuz'un maliyeti 125 milyar dolar olmasına rağmen ekonomimiz çok ciddi etkilenmedi. Ekonomik olarak tavır sergiledik, Türkiye'ye hiçbir şey olmayacak dedik, Batı'daki kurumlar geri adım attı. Uluslararası projelere kaynak bulabiliyoruz. Yani bunları yaparken, milli bir duruş sergilerken, emin olun kazanan siz olursunuz. Cumhurbaşkanımızın da yaptığı bu. IMF'ye bize para ver desen, doğmamış çocuğa borç bırakan bir Türkiye olur. Şuanda -uluslararası siyasi ifadeyle -Batı denilen alanda bile, birçok projeye kaynak bulabiliyoruz. Sıradalar adeta. Çanakkale projesiyle ilgili firmalar müracaat etti. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanımız 2023 gibi bir hedef koydu. O gün 8 yaşında bir çocuk ne olduğunu anlamayabilir. Bugünkü çocuklara bir misyon yükledik. 2053 hedefiyle bebeklere bir misyon yükledik ve 2071 hedefiyle doğmamış çocuklara bir misyon yükledik. Cansuyu vermek içindi bu. Selahattin Eyyübi Malazgirt'te Alparslan ile birlikte düşmana karşı savaştı. Bu birliktelik cihan imparatorluğunun yolunu açtı. İşte bizim bu ruhu yakalamamız lazım.
KEMAL KILIÇDAROĞLU'NA GÖZ DAĞI VERİLDİ
'Yenikapı Ruhu' da aynı böyleydi. Bana bir gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte miting yapacaksın deseler, rüyamda görsem uykudan fırlarım. Ama Sayın Kılıçdaroğlu'nun o mitingde milli bir duruş sergiledi. MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli'nin geninde böyle bir duruş olduğu için normal karşılıyoruz ama Kılıçdaroğlu'nun ki farklı. Genelkurmay Başkanı Sayın Hulusi Akar, o mitingde millete karşı asker selamı verdi. Bu çok önemliydi. İşte bu birliktelikle bir şeyleri yapmaya çalışıyoruz. Sayın Bahçeli, bu ruh kaybolmasın diye yarım kalan bir amacı tamamlamak istiyor. Devlet bey, 'Biz varız' dedi ve bu anlamda ciddi bir destek çalışmasına başladı. Bu tamamen vatan ve millet için. Sayın Bahçeli, 'Millete söz verdik ve Yenikapı'da bir akit imzaladık' diyerek bugün bu kararlılığını sürdürüyor. Ama Sayın Kılıçdaroğlu öyle değil. Kendisine bir suikast düzenlendi, göz dağı verildi. Amerikan Büyükelçisi ile evinde toplantı yaptı, o ruhu bıraktı. Yenikapı ruhunu bıraktı. Ülke tekrar kaosa sürüklenmeye çalıştı. Sayın Kılıçdaroğlu 'Beştepe'ye gitmem' dedi ama milli bir menfaatten ötürü gitmek zorunda kaldı. Bu önemliydi, ancak sonradan bu çizgiyi değiştirdi.
Cumhurbaşkanlığı Sistemi'nin bugünlerde gündemde olmasının başlangıcını Sayın Devlet Bahçeli yaptı. Milletvekilleriyle birlikte meclisten geçirmesini sağladı. Bu bir cansuyudur. Son yıllar içerisinde devletin bekası için, ülkenin hayrına olacağı kararlara imza attı.
HER HAYIR DİYEN ELBETTE VATAN HAİNİ DEĞİL
Evet-Hayır konusunda sert bir tartışma yaratıldı. İki taraflı keskin bir bloklaşma ve kutuplaşma oluştu. Bu hep böyle mi devam edecek?
Sanal alemde bu konuyla ilgili ciddi bir tartışma var. Herkes kendi düşüncesini savunuyor. Fetö, Daeş, Dhkp-C ve PKK gibi terör örgütleri bu işe hayır diyorsa, ben bununla aynı safta hayır demenin ortak paydasını nerede bulabilirim. Yani bir PKK ile aynı safta olabilir miyim ben. Yani PKK'nın menfaatine olacak ne var ki hayır diyor? DAEŞ'in bundan menfaati ne ki hayır diyor. Bunların sorulması ve sorgulanması lazım. Fenerbahçe takımını tutarım, ama Galatasaray yurt dışı müsabakaları yaptığı zaman Galatasaraylıyımdır. Neden? Çünkü milli menfaatimiz gereği. Sırf Recep Tayyip Erdoğan olmasın diye bir yaklaşım gösteren kitleler var. Çok iyi tanıdığım arkadaşlarım var. Ben onların milli bir duruşundan asla şüphe duymam. Milliyetçi insanlardır. Ama 'ben hayır vereceğim' diyor. Neden diye sorduğumda, 'Erdoğan olmasın' diye cevap veriyor. Hedefe onu koyuyor, şahıs gözüyle bakıyor.
TERÖR ÖRGÜTLERİ NEDEN HAYIR DER, BUNUN SORGULANMASI LAZIM
Ben samimi duygularla hayır veren arkadaşları anlıyorum ve saygı duruyorum. Siyasi açıdan misyonu olanlara da saygı duyuyorum. Fakat şunun da sorgulanması lazım: 'Benim hayırımla terör örgütlerinin hayırı arasındaki ortak payda nedir.' Eğer bunu sorgularlarsa ve anlarlar ise aradaki farkı görecekler ve ona göre oy verecekler. Gerçek çerçeve; Türkiye'nin kalkınmasını istemeyen, bölünmesini isteyen, 2023-2053-2071 hedeflerine ulaşmasın diyenlerin verdiği karardır hayır. Ancak demokratik açıdan hayır oyu elbette verilebilir, bu ayrı bir şey.
HAYIR ÇIKARSA DA HEDEFE YÜRÜYECEĞİZ
Peki ya Hayır çıkarsa?
Olabilir. Hayır oyu çıktığı zaman ülke mi kaybolacak? Mevcut cumhurbaşkanı ve hükümet aynı şekilde çalışmaya devam edecek. Gerekli önlemleri ve tedbirleri alarak hedeflere gidilecek. 2023-2053-2071 hedeflerinden şaşılamaz. Ama bu sistemin hem icra tarafı çok yüksek, hem denetim tarafı çok yüksek, hem de milletin egemen olduğu bir anlayış ortaya çıkacak. Milli çerçevede değerlendirilmesi gerekiyor. Hayır oyu verenlerin, terör örgütleriyle aynı anlayışla oy verdiklerini asla düşünmüyorum. Hayır oyu verenleri bu çerçevede vatan haini görmek doğru değildir. Bunu cumhurbaşkanımız da genel başkanımız da söyledi. Bizlere görev düşüyor, vatandaşımıza en doğru şekilde anlatacağız. Bundan sonra hayır diyenlerin evet diyeceğini göreceğiz. Holigancı bir tavır ortaya koyanlar kutuplaştırıyor. Biz bu çerçeveden bakmayacağız.
O terör örgütlerinden herhangi biri Evet cephesinde yer alsaydı ne olurdu? AK Parti kararını değiştirir miydi?
En başta ben kendimi sorgulardım. Benim 'Evet'im ile terör örgütünün 'Evet'i arasında ne gibi ortak bir payda olabilir diye düşünürüm. Bir de şöyle bir şey var, her seçimde ülke batacak deniyordu. Döndük dolaştık, hiç de öyle olmadığını gördük. Batacaktı, yanacaktı, bitecekti, derken tam tersi oldu. Ve daha iyiye giderek gelişti ülkemiz. Bu tür yaygaralar çok fazla bir şey ifade etmez. Kamuoyu yoklamaları da gösteriyor ki, milletimiz gerekli tavrı gösterecek. İnşallah bu süreci de atlayacağız.
SADECE MHP DEĞİL, CHP'LİLER DE OY VERECEK
Milliyetçi Hareket Partisi, Evet-Hayır konusunda şuanda iki cepheli. Ana kademe yönetim, genel merkez kurulları ve milletvekilleri, şuanda Evet cephesinde yer alıyor. Diğer yandan Hayır diyeceklerini açıklayan partinin önemli isimleri de karşı cephede. Hatta Meral Akşener Çanakkale'de ilk programına başladı. Ciddi bir kampanya planlıyorlar. Fikir ayrılığı yaşandığı için MHP tabanından destek göreceğinizden emin misiniz?
Tabi ki.. kesinlikle. MHP değerleriyle idare edilen bir siyasi parti. Bir misyonu vardır, lidere bağlılığı vardır. Sayın Bahçeli'nin duruşu milliyetçi ve milli bir durumdur. Böylelikle MHP tabanı bunu düşünerek oy verecek. Bahçeli'nin bu devlete ve millete asla yanlış yapmayacağı, yanlış bir karar olmayacağı herkes tarafından biliniyor ve görünüyor. Bundan eminiz. Sayın Bahçeli, ülkeyi uçurumdan kurtaracak kararlara imza attı. Bu bir kitle hareketidir. Sadece MHP değil, CHP'de olan arkadaşlarımız da Evet oyu verecekler. Görüştüğümüz arkadaşlarımız var. Hatta en önemlisi şu, CHP Cumhurbaşkanı seçtirme, yani iktidara gelme şansı elde ediyor. Bir partiyle birlikte hareket ettikleri zaman bu mümkün. Ekmeleddin İhsanoğlu örneği gibi. Bugünkü sistemde istediği kadar mücadele etsin iktidara gelemez, ama yeni başkanlık sisteminde iktidara gelebilir. Çünkü başka bir partiyle birlikte bir aday gösterme, bir lider çıkarma şansı yakalıyor.
YORUMLAR