İstanbul'da en çok gündeme gelen CHP'li belediye başkanı sanrım Özcan Işıklar'dır.
Sadece İstanbul'a değil, Türkiye'ye konu oluyor, "Silivri" ismini duyuruyor, yerelde kendisini tartışmaya açtırıyor, genelde ise Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki sorunsallara çanak tutuyor gibi bir pozisyon yaratıyor.
Son vak'ası...
Gülnihal Özdilek isimli "kadın" personele darp olayı..
Sonuç itibariyle ulusal medyanın sayfalarında yer aldı. Hem CHP hem de Özcan Işıklar hedefteydi. 4 gün geçmesine rağmen bir açıklama yapmadı.
Bize (gazetecilere) burada düşen görev, hadisenin vuku bulmasının doğruluğunu araştırmak olurken, vicdani sınırları geçmeyerek eleştirilerimizi yapmaktır. Saptırıcı, art niyetli ve topluma yön vermeye çalışmadan, sadece "empati" kurarak Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar'ın bu davranışının haklı mı haksız mı olduğunu tartışalım...
Hangi şartlarda olursa olsun, bir erkek bir kadına, bir kadın bir erkeğe, bir erkek bir erkeğe, bir kadın bir kadına fiziki saldırıda bulunmamalı!.. Gel gör ki toplumumuzda bu ilişki tam zıttı. Kim neyi biliyorsa onu okuyor ve öyle davranıyor. Fakat "kadına şiddet" konusu biraz daha ağır basıyor. Sivil toplum kuruluşları sokaklara dökülüyor, mitingler yapılıyor, sosyal medyada gündem oluşturuluyor ve "kadına şiddete hayır" deniliyor. Yaradılış doğası gereği, erkek kadından güçlüdür.
Kadın-erkek ilişkisine çok girmeden konumuza dönelim..
Özcan Işıklar'ın, bir kadını dövdüğü haberlerine istinaden, sokakta haberi okuyanlar arasındaki bakış açıları:
Kendi cenahı: "İnanmıyorum. Yok öyle bir şey! Koskoca belediye başkanının işi gücü yok kadın personeli mi dövecek! Yalan atıyorlar, iftira ediyorlar."
Şöyle düşünen de var: "Hak etmiştir, dövmüştür."
Farklı siyasi görüştekiler: "Döver beklenir ondan."
Işıklar, köpekleri kişneten veya atları havlatan ruhani bir kişilik değil. Halihazırda sıradan bir insan. Her sıradan insanın başına gelen, Özcan Işıklar'ın da başına gelebilir.
Fiziki olarak saldırgan bir yönü olduğunu daha önce hiç duymadım. Belediye Başkanlığı gibi bir koltukta oturması, kurum içinde "otoriter" davranmasını gerektirdiği gibi; zaman zaman sinirlenerek bağırıp-çağırdığı konuşuluyordu. Tabi olarak...
Fakat ben size başka bir örnek vermek istiyorum.
Hatırlayın.. dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Soma'daki maden kazasında bölgeyi ziyarete gitmişti. Ortalık gergin.. protestolar.. küfür kıyamet sözler. Video görüntülerine göre, yani gözümüzle gördüklerimize göre bir arbede yaşanıyor ve Başbakan Erdoğan'ın "Taner Kuruca adlı kişiye" fiziki hamlede bulunduğu görülüyor. Kimisi "yumruk" dedi, kimisi "tokat" dedi, kimisi "itti" dedi. Hatta Taner Kuruca çıkıp, önce "bana tokat attı", sonra yeni bir açıklama yapıp "Vurmadı, korumalarından korumaya çalıştı" (!) şeklinde konuştu.
Aynı Işıklar'da olduğu gibi, bu olaydan sonra da sokaktakiler tartışmaya başladı:
-"Koskoca Başbakan neden garibanın birine vursun?"
-"Olsun O da insan. Küfürleri duyunca tutamamıştır kendini."
İnsanlar öyle düşünse de videolar öyle demiyor!.. Başbakan Erdoğan yumruk atmıştır ve bunun başka bir izahı yoktur. Yapılan elbette yanlış. Karşımızdaki provokatör olsun, sıradan biri olsun, ama bir Başbakan, bu tip durumlarda kimseye vurmamalı. Seçilmiş kişiler, topluma örnek kişilerdir. Saygınlığı var, aydınlığı var ve terbiyesi var. Onlardan beklentiler, yol göstermedir. Bu yol doğru bir yol değil!..
Konumuzla devam edelim...
Özcan Işıklar'ın saldırıda bulunduğu gerçeğini güçlendiren bazı doneler mevcut. Birincisi, Gülnihal Özdilek'in hastaneden darp raporu almış olması. İkincisi ise bu raporla birlikte savcılığa suç duyurusunda bulunması. Yargının kararı ne olur bilemiyorum ama şu durumda bir cezai müeyyide çıkması muhtemeldir.
Seçilmişlerin ya da bürokratik makamlardaki kişilerin vatandaşa yönelik olumsuz söylem ve eylemleri, kendilerinde imaj kaybına neden olur. Özcan Işıklar, insanlık sabrını taşıran bir durumundan ötürü toplumda imaj kaybına uğradı. İki dönem yerel seçimden galip gelen biri olması, "o yapmaz" tezini desteklemiyor.
YORUMLAR