Her şey, Ramazan Bayramı'ndan hemen bir gün sonraki Şanlıurfa Suruç'ta meydana gelen bombalı eylem ile başladı. 32 insanın yaşamını yitirdiği saldırı...
Yaratılan siyasi gerginlik, toplum üzerine serpildi. HDP'li Demirtaş, "Halkımız kendi güvenliğini sağlamalı" diyerek yeni bir siyasi tartışmayla birlikte, terör olaylarının fitilini ateşledi.
1 aydır saldırıya maruz kalan askeri karakollar ve polis merkezlerinden her gün şehit haberleri gelirken, vatandaşlar yaşadığı şehirlerde paniğe girdi.
"Acaba Silivri'de olacak mı" diye endişeye düştük... İstanbul'un çeşitli semtlerinde canlı bombalar yakalanırken, "Acaba Silivri'de yaşanır mı" diye içten içe korktuk...
Hala öyleyiz. Metroya-Metrobüse binmekten rahatsızız, kalabalık meydanlarda oturmak için tedirginiz...
1 ay önce yaşananlar, bugün yaşananların ve bundan sonra yaşanacak olanların ilk kıvılcımıydı. Seçimlere kadar ortam bu şekilde devam edecek. Türk Silahlı Kuvvetlerimiz terörle mücadelesini sürdürürken, siyasi gerginliğin toplum üzerindeki etkilerini en sıcak şekilde hissedeceğiz.
Öyle de oluyor...
Silivri Belediyesi tarafından bu yıl 54'üncüsü gerçekleştirilen Yoğurt Festivali'nde "konser ve eğlence" programları iptal edildi. Belediye Başkanı Özcan Işıklar, "terör saldırılarını" gerekçe gösterdi ve sadece yarışma etkinlikleriyle festival yapılıyor.
Kimi vatandaş bu kararı doğru ve yerinde bulurken, kimi de Büyükçekmece'yi işaret edip festivallerin eksiksiz yapılabileceği görüşünde.
Işıklar bu kararı alırken, sadece bir belediye başkanı sıfatıyla değil, aynı zamanda bir insan olarak yaşadığı endişesini açığa verdi. "Üç beş teröriste asla teslim olmayız" derken milliyetçilik yapıp bu süreçte duygularımıza tercüman olurken, birkaç gün sonra "İptal etmemizin nedeni bir geri adım değildir" diyerek çelişkili yaklaşımıyla dikkat çekti.
Aslında Işıklar'ın, yaşanabilecek Silivri bazlı terör saldırısındaki en büyük endişesi, -maalesef- ülkemizde güvenlik zaafiyetinin bulunmasıdır. Konser sırasında hain bir bombalı saldırı olmayacağının kimse garantisini veremez! Garantisini veremediği gibi sonuçlarının da hesabı verilemez!..
Böyle bir hassas süreçte aldığı kararların tartışılması ve çelişki yaratması gayet normal. Ancak bazı fiili eylemlerin doğru olmadığı ve işe yaramayacağını artık herkesin bilmesi gerekiyor.
Festival zamanlarında ilk start, "kortej yürüyüşü" ile verilir. Bu seneki festivalimizin adı kortej yürüyüşü değil, "Barış Yürüyüşü" oldu. Silivri Yoğurdu'nun beyazı, barışın simgesi olan "beyaz" ile nitelendirilip, ilçedeki protokol üyelerine davetiye çıkarıldı: "Gelin barış için yürüyelim..." Protokol üyeleri arasında siyasi partiler de olunca; AK Parti, MHP ve HDP'nin yanı sıra diğer partilerin temsilcileri davet edildi.
BARIŞALIM AMA KİMİNLE NE İÇİN?
Hatırlayın, AK Parti iktidara geldiğinde "Demokratikleşme Süreci", "Çözüm Süreci", "Barış Süreci" ve "Açılım Süreci" adıyla politika yürüttü. Kürt sorununa "barış" denilerek bilinçaltımıza yerleştirdi.
Bin yıllık kardeşlerin küs olduğunu öğrendik, barışmak için kolları sıvadık (!)
"Barışalım ama kiminle ne için barışacağız" sorgulamadık... "Küs müyüz ki barışalım" diyemedik...
İktidar savaşı için dayatılan konular, milleti kardeşleriyle küs hale getirdi. Aslında bir Kürt sorunu varken, bunu terör sorunu haline dönüştürüp, muhatap alınacak adres yön değiştirildi.
(Kürt sorunu, Kürtlerin temel haklarıyla ilgiliydi.)
Sorunların çözülmesi için Kürtler değil, terör örgütü PKK ve PKK destekçisi Kürt milliyetçileriyle masaya oturuldu.
İmralı ile görüşmeler sağlandı, Habur'dan PKK'lılar davul-zurna ile ülkeye giriş yaptı, serbest bırakıldı.
Daha niceleri...
AK Parti bunları yapınca doğal olarak CHP ve MHP şiddetle karşı çıktı. "Biz kardeşiz, ne barışı" diyen CHP ve MHP, AK Parti'nin yanlış politikalar yürüttüğünü söyleyip eleştirdi. Yani muhalefetin tavrı her zaman bu oldu. Ta ki, 2015 genel seçimleri öncesine kadar. CHP'nin söylem ve eylemleri genel seçim sürecinde o kadar çok değişti ki, AK Parti'nin tek başına iktidar olamaması için HDP'yi gazladı, gazlayanlar ile saf tuttu ve amacına ulaştı. Yani CHP, HDP'yi destekledi. "HDP'de emanet oylarımız var" diyen CHP'liler, açıkça desteklediklerini itiraf ettiler. Finale baktığımızda amacına ulaşmış bir strateji. Yani bugün AK Parti tek başına iktidar değil...
Genel konular üzerine lafı fazla uzatmayıp, Silivri'ye tekrar dönelim...
TERÖRE LANET VE BARIŞ YÜRÜYÜŞÜ
Başkan Işıklar'ın fikir babası olduğu Barış Yürüyüşü'nde, AK Parti ve MHP -protesto ederek- yer almadı. İlçe Kaymakamı Faruk Bekarlar'ın yanı sıra CHP, Demokrat Parti ve HDP mensupları katıldı. Tabi meclis üyeleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri de katılanlar arasındaydı.
Şimdi...
CHP, DP ve HDP'nin katıldığı, ama MHP ile AK Parti'nin katılmadığı yürüyüşte, yeni bir küslük durumu ortaya çıkmıyor mu? Kaş yapalım derken, göz çıkması gibi! Barışırken küstük...
Yanlış olan ne onu ifade edelim...
Öncelikle bu yürüyüşün adı, "Teröre Lanet ve Barış Yürüyüşü" olmalıydı!.. Madem toplumun ortak derdi "terör ve küslük", o halde bunun adını "Teröre Lanet ve Barış Yürüyüşü" koymak, bu temaya göre hareket etmek daha doğru olurdu. Birinci yanlış bu...
IŞIKLAR BARIŞ İSTİYOR AMA...
Belediye Başkanı Özcan Işıklar, yürüyüş sonunda "derhal barış hemen barış" diyerek beyaz güvercin uçurdu.
Bir Belediye Başkanı, o ilçenin hizmet sağlayıcı olarak en üst makamıdır ve en yetkili ismidir.
Özcan Işıklar, aynı zamanda Silivri'nin doktorudur.
Öyle ki bir doktor, hastasına moral ve motivasyon vermek için bazen yalan bazen doğru söyler; dolayısıyla hastanın iyileşmesi için çaba gösterir. Tansiyonu yüksek ise, tansiyonu düşürür. Doktorun işi budur.
Geneldeki siyasi ortama baktığımızda bir gerginlik durumu, yani yüksek tansiyon söz konusuyken, yerelde bu gerginliğin hissedilmemesini sağlayacak baş mimar belediye başkanıdır.
Ancak bunu yaparken çok hassas davranmalı, bazı değerlerin varlığını unutmamalı.
Barış Yürüyüşü'ne katılanlar ile katılmayanlara baktığımızda "CHP, HDP ile birlikte yürüdü" desek yanlış söylemiş olmayız. Terörün körüklendiği şu süreçte HDP'nin tavrı belli. PKK diyor, gerilla diyor, başka bir şey demiyor.
Şimdi bu zihniyette olan bir siyasi partiyle birlikte hareket etmek, adı "barış" bile olsa ne kadar mantıklı ki?
"Çözüm Süreci" diyerek AK Parti'yi eleştirirken, benzer bir eylemi yapmak ne kadar doğru olabilir ki?
Anadolu'da bir söz vardır, Ölüyü biraz bekletirsen şişer, çok bekletirsen sıçar diye.
Seneler önce başlatılan Çözüm Süreci rayından çıktı, seneler sonra süreç bitti. Uzadı, çözülemez bir hal aldı.
İşte gerçek bir örneğiyle, bu tip politikaların işe yaramadığını görmemize rağmen "barış gayreti" nedendir anlayabilmek mümkün değil!..
PKK'nın siyasi uzantısıyla birlikte hareket etmenin akla mantığa sığan cevabı olabilir mi? Adına "Barış Yürüyüşü" denilerek gerçekleştirilen bu etkinlik, inanın amacına ulaşmamıştır.
Atatürk Anıtı önünde beyaz güvercin uçuranların, Diyarbakır'da miting yapıp "Megri megri (Ağla ağla)" diye şarkı söyleyenler ile hiçbir farkı yoktur. Madem bu kadar barış elçisi olunacaktı, "Megri megri" demek neden ihmal edildi?
SÖZÜN ÖZÜ: Sosyal medya hesaplarımdan sık sık paylaştığım gibi, bu köşeden de söylüyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan herkes kardeştir. Kardeşler, kendi arasında bazen kavga eder ama, küslük olmaz. Siyasetçilerin tek amacı, "küslük" var diyerek barıştırmaya çalışırken, iktidara gelmek ve iktidarda kalmak istemesidir. Aynı sofra etrafında birleşenler.. kız alıp kız verenler.. bakkalından manavından alışveriş yapanlar.. askerde "vatan savunması" bilinciyle silah tutup mevzi alanlar küs olabilir mi?
Cemal Cemo olmuşsa.. Ayşe Ayşo olmuşsa.. Hasan Hasso olmuşsa.. bu bir fark değil, zenginliktir. Bu zenginliğin diğer adı kardeşliktir.
Nurlar içinde yatsın, rahmetli babaannemin bir sözüyle bitirmek istiyorum: El oğlu elde bulunur, arasan çölde bulunur, evlat belde bulunur, gardaş nerde bulunur...
YORUMLAR