Belki yerel gündemimiz hareketli ama, biz "karar günü" olan "1 Kasım" üzerine konuşursak, daha isabetli olur.
Anketler üzerine ne zaman konu açılsa, İskoçlu eski bir futbolcu Bill Shankly'nin şu sözünü hep söylerim: "İstatistikler mini etek gibidir. Görmek istediğiniz her şeyi gösterir ama asıl görmek istediğiniz şeyi göstermez."
Birçok anket yayınlandı, birçok rakam telaffuz edildi. Hiç biri gerçek değildi ve hepsi algı operasyonu için organize edilmiş sonuçlardı. Seçim yasakları nedeniyle buradan rakam veremiyorum ancak, 7 Haziran'daki tabloya göre, aşağı yukarı sonuçlar üzerine tahminlerimizi yürütelim.
Her siyasi partinin hatası üzerine söyleyecek çok söz, anlatacak çok şey var aslında ama bu saatten sonra saflar sıkılaşmaya başladığı için pek işe yarayacağını zannetmiyorum. Onun için diyorum ki; Allah'ın izniyle milletin vicdanı Türkiye üzerindeki karabulutları kaldıracaktır.
Bugünden itibaren kalan son 4 gün çok önemli. Her şeyden önce herkesin sandığa gitmesi gerekiyor. Mızmızlanmalar, hamlıklar, üşengeçlikler ve hatta kırılganlıklar bir kenara bırakılıp sandık başına gidilmesi şart. Memleketin selameti, milletin istikameti ve geleceğin istikbali için "1 oy 1 oydur" diyerek seçimlere katılmak zorundayız. Sonra ağlayıp üzülsen, dizlerini dövsen ne fayda!?
Barajı geçince sevinenler, belli bir oranı yakalayınca uçanlar, olduğu yerde kalmayı başarılı görenler ve yine aldığı oy nedeniyle üzülenleri görünce, partilerin kendi zihniyetlerinde ne garip bir ilişki içinde olduğunu anlayabiliriz. "Türkiye'de olmaz" dediğimiz her şey bugün yaşanabiliyorsa, 1 Kasım sonrası "hadi canım sende" diyebileceğimiz birçok şey daha yaşanabilir.
Açık ve net konuşayım, bazen Türkiye'nin gerçekten demokratik bir ülke olduğuna inanıyorum. Çok klişe gelecek ama bu ülke insanı, 40 yıldır binlerce vatandaşını katleden, binlerce askerini şehit eden teröristleri Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altına soktu. Siyaset şansı verdi. Bu ortamı hazırlayanlar elbet siyasilerdi, ancak oy'larını tayin etme yetkisi insanlardaydı.
Bölücüler ile birleştiricilerin yan yana geldiği bir ülke, demokratik bir ülke değil midir? Demokrasi örneği vereceğim nice başlıklar sıralamak mümkün. Şunu ifade etmek istiyorum, son iki ayda akmayan kan, patlamayan bomba, kurulmayan tuzak, yaşanmayan kriz kalmadı. Her şey ortada değil mi?
7 Haziran'dan sonra bir koalisyon kurulsaydı, bugün bu acılar yaşanmayacak, hükümet ortakları adaptasyon sürecinden sonra işlerine bakacaktı.
Cumhuriyet döneminden bugünlere doğru hafıza yokladığımızda, ülkemiz siyasetinde 10-15 yılda bir köklü değişiklikler meydana geliyor. Acaba 1 Kasım'dan sonra yine bu değişikliğe mi tanık olacağız? "5'inci parti" söylemleri bu varsayımlara bir işarettir. Ancak tüm bu öngörüler ve beklentiler 1 Kasım'da bozulabilir.
7 Haziran'daki beklentim: Koalisyon...
1 Kasım için gönlümden geçen: Tek başına iktidar...
Eğer memleket sevdasından, milli birlik ve beraberlikten, tek vatan ve tek bayraktan, ülkümüz ve ideallerimizden söz ediyorsak; bu, tek başına devleti yöneten bir parti ile mümkün. Bugünün koalisyonları, yarının tek başına iktidarları olabileceğini düşünüyorum.
"Efendim zamanında koalisyonlar vardı, kimi partiler yok oldu, kimileri baraj altı kaldı?" tepkilerine cevaben, "o dönemin şartları bu hezimetlere yol açtı" diyebilirim. O günden bugünlere çok şey değişti. Şaka değil, gerçek anlamda Türkiye'nin büyüdüğünü düşünüyorum.
Mafya babaları belli bir 'ün'e ve maddi güce kavuştuklarında, kamuoyunda "hayırsever işadamı" kimliğine bürünürler. PKK terör örgütü de öyle oldu. Şalvar ve poşuları çıkardılar, takım elbise giyip kravat taktılar, siyaset yapıp şimdi hakların demokrasisinden söz ediyorlar. Televizyonlarda saz çalıyor, öğrenci evlerinde menemen yapıyor, işçilerin sofrasında domates suyuna ekmek banıyorlar. Ellerine dolmalarla gezip mahalle sakinlerine ikram ettiler. Millet bu dolmayı 7 Haziran'da yedi, inşallah 1 Kasım'da yemez diye dua ediyorum. "Barış" inancıyla PKK'nın partisine oy veren birçok kişinin pişmanlığına şahit oldum.
Bir yandan bu tür pişmanlıklar, diğer yandan partilerden ihraç edilen önemli kişiler, öte yandan aday gösterilmeyen siyasetçiler, beri yandan yolsuzluk ve rüşvet iddialarına bulaşmış partiler derken.. 1 Kasım akşamı göreceğimiz manzara(tüm bunlara rağmen) tek başına iktidar olabilir.
İşin özeti, seçim sonuçlarını tayin edecek seçmen Kürt milliyetçileriyle Türk milliyetçileridir. Doğrudan veya dolaylı yoldan, ister koalisyon derler, ister "tek başına, iş başına."
2 Kasım sabahı ise yandı gülüm keten helva!..
YORUMLAR