Oyunbozan TÜRKLER…
5000 yıllık tecrübe,
100 yıllık plan
ve küresel ters köşe…
Türkler; tarih sahnesine çıktıkları günden itibaren Dünya’nın geri kalanı tarafından elbirliği ile ortadan kaldırılmaya çalışılan bir ulus.
Bizim 60-70 yıllık ortalama ömürlerimiz yüzlerce yıllık devlet süreçlerini algılayabilmemiz için ne kadar yeterli olabilir?
Mevcut gündemlere bağlı yaşarsak bu biraz zor olabilir ama siyaset laboratuarı olarak tanımlanan tarihsel süreç ve gelişmeleri sıraya koyup uyum ve tezatların sağlamasını yapabilirsek büyük resmi belki görebiliriz.
Bugüne kadar hep “Komplo” teorilerini dinledik ama bir de “Karşı Komplo” diye bir hareket var ki, bunun üzerinde genelde durulmaz.
Hazırlanan veya uygulanan komployu fark ederseniz ve kendinize göre değişik yöntemlerle karşı komploya geçersiniz.
Şimdi şu açıdan bakalım, köy kahvesinde oturan Hamdi amcadan evdeki Ayşe teyzeye kadar milletimizin her sosyal statüsünden insan Batı Dünyası’nın bizim ile ilgili oynadığı oyunların farkında olduklarını ifade ederler.
Ara sonuç şudur, herkes her şeyin farkındadır…
Soru: Peki ya Devlet?
Burada 5000 yıllık devleti kastetmek istiyorum.
Batı Dünyası’nın uzun vadeli komplosunu bundan 100 yıl önce fark etmiş olan devlet, bu sefer uzun vadeli bir Karşı Komplo planlamış olabilir mi?
Devlet politikalarımız “SAHNE” ve çok gizli “SAHNE ARKASI” olarak iki kulvara ayrılmış olabilir mi?
Sahnede yani bir taraftan Batı Dünyası’nın planlarına boyun eğmiş gibi görünerek diğer yandan, yani çok gizli Sahne Arkası’nda karşı komplomuzu uygulamaya koymuş olabilir miyiz?
Atatürk’ün “sıra devleti bölüşmeye geldiğinde kendi aralarında birbirlerine girecekler” diye sözünü ettiği, akıllara durgunluk veren bir öngörüsü vardır. Burada son 10 yılı nerdeyse birebir anlatmaktadır.
Geleceği bilmek sadece Allah’a mahsustur, ama ortada bir plan ve hazırlık varsa bu geleceği bilmek veya görmek değildir.
Atatürk burada kendisi dışında çok az kişinin bildiği 100 yıllık bir planı kısmen deşifre etmiş olabilir mi?
Şu bir gerçektir ki 2. Dünya Savaşı’ndan sonra iki yakamız hiçbir zaman bir araya gelmedi, belki de buna sahne arkasındaki devlet buna kontrollü olarak izin verdi.
Gelelim yakın tarihimize.
2001 yılındaki krizler ile T.C. Devleti nerdeyse bir siyasi çöküş yaşadı ve ardından Adalet ve Kalkınma Partisi büyük bir seçim zaferi ile iktidara geldi.
Ak Parti ve devlet adamlarına dinci, şeriatçı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, Türklüğü ortadan kaldırmak, terör örgütü ile işbirliği yapmak gibi daha bir çok konuda suçlamalar yöneltildi.
Ak Parti ile birlikte baş döndüren bir süreç başladı:
2006 yılında Ümraniye Davası ile başlayan süreç Balyoz ve Ergenekon davaları Türk Ordusu’nun komuta kademeleri darmadağın edildi.
2008 yılının başlarında düşen uçaktaki nasıl bir tesadüfse en önemli askeri projeleri yürüten bilim insanları ve mühendislerinin hepsinin birlikte öldükleri açıklandı.
2010 yılında PKK’ya "yürü koçum" anlamına gelen çözüm süreci başladı.
2013 yılında Balyoz ve Ergenekon davaları sanıkları hemen hepsi müebbede varan cezalar aldılar.
Batı Dünyası Türkiye’de olanları bir yandan eleştirirken, belki de diğer yandan planlarının tıkır tıkır işlediğinin keyfini çıkarıyordu.
Aslında 2013 yılındaki gezi olayları sırasında ortada ilginç bir durum vardı.
Başka bir ülkede olsa bütün programlar iptal edilirdi ama bizim Başbakan gayet rahat bir şekilde yurtdışı gezilerine devam etti.
Ankara’daki bütün bakanlık ve devlet binaları Jandarma yani TSK tarafından korundu.
2015 yılında bütün Balyoz ve Ergenekon sanıklarının berat etmeleri ile birlikte kazın ayağı tersine dönmeye başladı.
2013 yılından sonraki Dünya savunma ve silah fuarlarında bilim insanları ve mühendisleri ölmüş olmasına rağmen Aselsan, Roketsan ve diğer kurumlar Dünya’ya parmak ısırtan %100 yerli silahlar tanıtmaya başladılar. En ilginç olanı ise yeni silahlara Altay, Koral, Anka, Fırtına gibi İslami olmayan Türkçe isimler verilmesiydi.
2015 yılında:
PKK’ya karşı askeri operasyonlar tekrar başladı ve çözüm süreci sona erdi. Belki çözüm süreci ile zaman kazanılmış, bir taraftan hazırlıklar yapılırken, diğer taraftan da buz dağının görünmeyen kısmının ortaya çıkması sağlanmıştı.
Türk Ordusu Kuzey Irak’a yerleşti.
Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı diye suçlanan Cumhurbaşkanımız, 10 Kasım 2015’de mecliste yaptığı konuşmada ilk olarak “Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına Allah’tan rahmet diliyorum” diyerek herkesi şaşırttı.
Aynı günlerde Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva “Kimse Türkiye Cumhuriyeti’ni mevcut sınırlarından ibaret sanmasın” diye resmi bir açıklama yaptı.
Amerika dahil hiçbir ülkenin cesaret edemeyeceği bir hamle yapılarak Rus savaş uçağı vuruldu.
Ak Parti siber yöneticileri, sosyal medyada Türkçülük akımı başlattılar.
Cumhurbaşkanı’nın Aksaray’da bulunan çalışma makamının arkasından nerden baksanız 3 metre yüksekliğinde Atatürk’ün devasa bir kalpaklı portresi hep asılıydı…
Gelinen son duruma göre ise ortada nerdeyse bütün egemen güçleri karşısına almış durumda bir Türk Devleti var.
Belki de bu sefer büyük planı Türk Devleti yürüttü ve hem Batı Dünyası’nı hem de gerek muhafazakar gerek cumhuriyetçi kendi vatandaşlarını bile ters köşe yaptı…
YORUMLAR